4 Mayıs 2025 04:07

Babil oyuncularından ‘Şirket’: Beyaz yakanın absürt gerçekliği

Babil Oyuncuları’nın sahnelediği "Şirket" beyaz yakalıların absürd gerçekliğini konu edinirken, izleyiciye ait oldukları sınıfsal, cinsel ve kişisel arka planlarıyla düşünsel bir derinlik sunuyor.

Babil oyuncularından ‘Şirket’:  Beyaz yakanın absürt gerçekliği

Kaan Biçici


Zeynep Kaçar’ın yazdığı, Yılmaz Kızıl’ın yönettiği “Şirket”, 2 Mayıs Cuma günü prömiyerini yaptı. Bu oyun, hem yeni kurulan Babil Sahne’nin ilk gösterimi hem de Babil oyuncularının sahnelediği ilk oyun olma özelliğini taşıyor. Oyunda Hale karakterine Yaren Özgün, Oktay karakterine ise Yılmaz Kızıl hayat veriyor. Görüşmeci karakteri yalnızca ses olarak sahnede yer alıyor; bu ses Mertcan Aydın’a ait. Şirket, günümüz beyaz yaka dünyasında sıradan bir iş görüşmesinin ne denli gerçeklikten kopabileceğini, rekabetin, itaata meyilli davranışların ve kişisel sınırların nasıl eridiğini irdeleyen çağdaş bir metin. İzleyiciyi, tanıdık bir durumun absürtlükle harmanlandığı bir atmosferde, güvencesizliğin ve “profesyonellik” kisvesi altında şekillenen modern tahakküm biçimlerinin karşısına oturtuyor.

İki yabancı, Hale ve Oktay, bir iş görüşmesi için aynı odada karşılaşır. İlk anlarda birbirlerini görüşmeci sanarak kibar davranırlar. Ancak ikisinin de aday olduğunu fark ettiklerinde ilişkileri hızla rekabet zeminine oturur. Ardından sesli olarak devreye giren görüşmeci, “işe alınmış” olanların geldiği bir görüşmenin değil, aslında mülakatın başka bir aşamasında olduklarını ortaya koyar. Karakterler giderek daha özel, daha mahrem sorulara maruz kalır. Ayakkabı numarasından cinsel yaşama, kişisel alışkanlıklardan aile geçmişine uzanan bu sorgulama süreci boyunca Hale ve Oktay hem görüşmeciye hem de birbirlerine performans sergilerler. Rekabetin şiddeti arttıkça kişisel sınırlar bulanıklaşır, karakterler birbirlerinin zaaflarını öğrenir ve kullanır hale gelir. Ne yalan ne gerçek olduğu tam olarak anlaşılmayan hikayeler arasında gidip gelirler. Tüm bu süreç de savaş sanayisine ham madde üreten bir şirkete alınmak uğruna gerçekleşir.

Hale ve Oktay, yalnızca iş bulmaya çalışan iki birey değildir. Onlar aynı zamanda sistemin içinde sıkışmış, görünür olmak için kendinden vazgeçen ve rekabeti içselleştirmiş karakterlerdir. Her biri, karşısındakini hem rakip hem de zaman zaman bir “anlatı yoldaşı” olarak görür. Özellikle daha mahrem konulara girildikçe, rekabet ile samimiyet arasında gelgitli bir ilişki kurarlar. Hale’nin kadın olarak iş bulma sürecindeki zorluklara dair cümleleri ya da Oktay’ın zaman zaman “avantaj” gibi görünen “erkekliğine” yaslanışı, ikisini de hem kişisel hem politik bir çelişkiyle baş başa bırakır. Ne tamamen ezilen ne de bütünüyle fail olan bu karakterler, izleyiciye ait oldukları sınıfsal, cinsel ve kişisel arka planlarıyla düşünsel bir derinlik sunuyor.

Bireysel rekabet, mahremiyetin metalaşması, itaat kültürü ve cinsiyet temelli eşitsizlik gibi birçok tema aynı çatı altında işleniyor. En çarpıcı olanı, işe alım sürecinin neredeyse bir “itikat sınavına” dönüşmesi; dans etmek, soyunmak, özel bilgilerini sunmak gibi talepler karşısında karakterlerin duyduğu çaresiz itaat. Bu noktada oyunun işaret ettiği “normalleşmiş şiddet” ve bireyin kendini teslim edişi, neoliberal çalışma rejiminin de açık ifadesi aslında. Savaş sanayisiyle ilgili sorular ya da karakterlerin savaşa dair kişisel fikirlerini esnetme biçimleri ise “etik ilke”nin yerini alan “işe alınma arzusu”nun ne kadar belirleyici hale geldiğini gösterir halde. Bu, sadece karakterler için değil, bugünün “beyaz yakalıları” için de oldukça tanıdık bir durum.

Dekor oldukça yalın: İki deri sandalye, küçük bir masa, bir kahve makinesi ve yalnızca çerçevesi olan bir kapı. Bu minimal kurgu, oyunun içeriğine uygun biçimde sahnede hiçbir şeyin fazladan olmadığını vurgular nitelikte. Sadece çerçeveden ibaret kapı, fiziksel bir sınırdan çok psikolojik ve yapısal bir sınır olarak işliyor. Oyuncular bu kapıdan geçtiklerinde yalnızca mekan değil, bir bakıma gerçeklik de değişiyor. Kapının önünde yaşananlar “Şirket”in içi, arkasında olanlar ise seyircinin de dahil olduğu yapay düzenin bir parçası gibi çalışıyor. Görüşmecinin yalnızca sesle katılması ise, karakterler üzerinde kurulan baskının ne kadar anonim ve ulaşılmaz olduğunu vurgulayan etkili bir tercih.

Şirket, yalnızca iş görüşmeleriyle ilgili değil; bu görüşmeler aracılığıyla toplumsal itaatin, bireysel çöküşün ve rekabetin içselleştirilmiş biçimlerinin nasıl görünür hale geldiğine dair bir yapım. Özellikle sahne geçişleri, oyuncu performansları ve senaryodaki incelikli dönüşümlerle, izleyiciye sıkışmışlık hissini doğrudan aktarıyor. Bazı anlarda gerilim dozu yüksek olsa da, oyunun ritmi yer yer düşebiliyor.

Bununla birlikte yapısal olarak güçlü olan bu tercih, karakterlerin ikilemlerini sindirmeye imkan tanıyor. Sonuçta Şirket, işe alım gibi “sıradan” bir sürecin aslında nasıl bir teslimiyet rejimine dönüştüğünü çarpıcı biçimde anlatıyor.

Oyunun sonunda izleyiciye kalan ise sadece “Bu iki kişiden hangisi işe alınacak” sorusu değil; bu sistemde kim, neden, nasıl kaybeder?

Şirket, Babil Sahnenin mayıs ayı programında izleyicilerini bekliyor.

Evrensel'i Takip Et